Acı ve Sabır…

Medeni Akbaş

4 ay önce

Ağır aksak bir zamanda camiden yükselen ses, hüzün serpiştirirdi mahalleye.

Okunan sela, ölümün habercisiydi. Rahmetlinin adı, yaşı, kimlerden olduğu, çocukları, akrabaları bir bir sıralanırdı.

Sela bitince yüzlerdeki şaşkınlık, yerini üzüntüye bırakırdı.

Kurşun gibi ağır bir hava çökerdi mahalleye, televizyon ve radyoyla birlikte çocukların da sesi kısılırdı.

Duvarlara tesir eden canhıraş feryatlar, ahaliyi haberdar ederdi. Arkadaşlarının acısını bir nebze azaltmak için ağlayan çocukların gözyaşları bir birine karışırdı.

Acının her türlüsünü yüreğinde biriktiren kadınların yaktığı ağıtlar sokaklarda yankılanırdı.

Baygınlık geçirene kolonya koklatılır, limon sıkılan avuçlar ovuşturulur, saygıdan dükkân kepenkleri indirilirdi.

Komşularda yardım telaşı… Herkes cenaze evine koşardı.

Aralarında iş bölümü yaparak ihtiyaçları temin eder, ölü suyunun kaynatılmasından mevtanın yıkanmasına kadar bütün işler cenaze sahiplerinden önce tamamlanırdı.

Cenazeye büyük saygı gösterilirdi. Mezarlığa giden konvoyun önündeki arabanın tamponuna bağlı ekmeği görenler, onun bir cenaze konvoyu olduğunu anlardı.

Cenaze geçerken yardıma koşmayan, saygı duruşunda bulunmayan hiç kimseye rastlanmazdı.

Taziye sahipleri, acılarının yanında bir de yemekle uğraşmasın diye kimse eli boş gelmezdi. Aileye katkı olsun diye ellerinde şeker, çay, yağ ve çuvalla un getirirlerdi.

Günlük konular konuşulmaz, rahmetliden övgüyle söz edilirdi.

Ölüm emrin Hakkın emri olduğu, çeşitli örneklerle hatırlatılarak cenaze sahiplerine sabır dileklerinde bulunur, acılarının hafifletilmesi çalışılırdı.

Erkekler sakallarını uzatarak yas tutardı. Yas sürecinde yakınlardaki düğün, sünnet gibi törenler varsa ya ertelenir ya da ölü evinin müsaadesi alınarak müziksiz olarak gerçekleştirilirdi.

Birinci hafta konu komşu ve akrabaların taziye ziyaretleri biter, sonra uzak akraba ve tanıdıkların taziye ziyaretleri başlardı. Vefatın üzerinden sekiz on gün geçse de haberi yeni duyanlar, taziye evine gelir başsağlığı dilerdi. Bu acılı süreç, yakınlarının, komşuların ve sevenlerinin yardımıyla atlatılırdı.

*

Rahatlık arttı, manevi değerler azaldı…

Gelişen teknoloji mekânları, mekânlar ise toplumsal dokuyu değiştirdi.

Toplumsal değişme ile birlikte aile yapıları da değişime uğradı.

Kalabalık misafiri küçücük evlerde ağırlamak, büyük sıkıntı oluşturdu. Sıkışık apartman daireleri ihtiyaca cevap veremeyince taziyeler çadırlara taşındı. Şehirlerde artan nüfus sonrası kısa süren çadır konforu, yerini daha konforlu olan taziye evlerine bıraktı. Belediyeler ve iş insanları tarafından şehir merkezlerinde taziye evleri yapıldı.

Yaygınlığı artan bu geniş mekânlar adres kolaylığı, kış mevsiminde ısınma gibi imkânlar sundu. Taziye sahiplerinin maddi giderlerinin bir kısmını ve iş yükünü büyük ölçüde hafifleten bu mekânlar cenaze sahiplerine büyük kolaylıklar getirirken, taziyeye gelenlere de kaliteli hizmet verme yarışı başladı.

Konforlu mekânlara sahip olduk ancak birçok kültürel ve manevi değerin yok olduğunu göremedik. Makinelerin devreye girmesiyle kazma küreği bıraktık. Artık mezar açıp kapamak dahi yarım saati bulmuyor. Acılı ailelere çay ve şeker gibi yardımları kestik. Televizyonların sesini kısmayı unuttuk. Bununla yetinmeyip cenaze evinde yemek yeme geleneği çıkardık. ‘Ateş düştüğü yeri yakar’, ’Hayat devam ediyor’ gibi deyimlerin arkasına sığınıp acıyı daha az hissetmeye başladık. Taziyelerde günlük konular konuşup yüzümüzdeki hüzün ve üzüntünün yerine gülümsemeyi yerleştirdik. Taziyelerde acısı taze olan aileye sabır dileyip ölenle ölünmeyeceğini anlatmaya başladık.

Taziye geleneğinin en önemli ayağını oluşturan yardımlaşmayı belediyelere yükledik. Sanki belediyelerin asli göreviymiş gibi verilen yemek kesilince de eleştirmeye başladık.

Yöremizde önemli bir yer tutan, yardımlaşma, dayanışma ve acıyı paylaşmanın bir örneği olan ve yıllar içinde en az değişikliğe uğrayan taziye geleneğini ne yazık ki bir ‘Fatiha’ okumayla geçiştirerek eski özelliğinden uzaklaştırdık.

YAZARIN DİĞER YAZILARI