Evlilik ve çift terapisi eğitiminde saygıdeğer hocamdan sıklıkla duyduğum bir cümleydi.
‘Aşkın ömrü bakabildiğin kadardır?’
İlk duyuşumda ‘Ne kadar güzel söyledi, olaya bu açıdan bakmamıştım.’ diye düşündüm.
Çünkü her zaman aşka bir ömür biçildi.
Bu ömrü bazen ailemiz, bazen arkadaşlarımız, bazen sosyal medya ve bazen de kişisel deneyimlerimiz biçtirdi.
2 yıl dediler, 3 yıl dediler, hatta 5 yıl…
Ama ‘sonra yerini sevgi ve saygı alıyor’ diyenler de oldu.
Sevgi ve saygı olmadan aşk olabilir miydi?
Devam eden çatışmalarla birlikte gelen ayrılıklarla ‘aşk geçicidir’ dendi.
Sizce de böyle miydi?
İşte tam da bu noktada aşka yeni bir bakış açısı gelişiyor.
Şey gibi bu…
Bir fidanı yeteri kadar sulamamak mesela!
İstediği suyu verirsen büyür, çiçek açar, kocamaaannn bir ağaca dönüşür, bakabildiğin kadar büyür. O fidana suyu vermek.
Aslında burada ‘partnerinin ihtiyaçlarını karşılamak…’
Tam olarak buna denk geliyor.
İhtiyaçlarını karşılamak nedir?
‘İhtiyacım olduğunda yanımda mıydın?’ Bu cümle birçok şeyi karşılıyor aslında.
‘Babamın cenazesinde, kız kardeşimin düğününde, terfi aldığımda, çocuğumuz doğduğunda, konuşmak istediğimde, hasta olduğumda…’ ve daha bunun gibi birçok cümle…
İyi-kötü ve mutlu-mutsuz anlarınızda sevdiğiniz insanı yanınızda görmek istersiniz, ihtiyaç duyarsınız. İhtiyaçlarınız karşılanmazsa çatışmalar ortaya çıkar, çatışmalar çözülmezse duygusal bağ zarar görebilir.
Özellikle çift terapilerinde sık gördüğüm problem; iletişim eksikliği…
Yetiştirilme tarzımız, aile yapısı, toplumsal yargılar vs. birçok kalıp oluşturabiliyor zihnimizde.
Örneğin ‘kırıldığımı söylersem çok hassas olduğumu düşünecek ve hassas olmak zayıf olmak, güçsüz olmak demek’ veya ‘ona şimdi bir çiçek alırsam ardı arkası kesilmeyecek beklentileri hep daha da yükselecek ve karşılamayacak hale geleceğim o yüzden hiç yapmayayım.’
Bunlar samimi ve dürüst şekilde dile getirilmedikçe maalesef sonrasında çatışmalar başlayabiliyor. Çatışmalarda iletişim eksikliği hatalı iletişime dönebiliyor.
Kişiler zamanında aktarmadığı ve şu anda da nasıl aktaracaklarını bilemedikleri için suçlayıcı ‘sen dili’ davranış aktifleşmeye başlıyor. (Senin yüzünden böyle oldu, sen beni kırdın diye böyle yaptım, sen, sen, sen...)
Hiç ‘ben’ yok cümlelerde.
‘Benimle gelmek istemediğini söylediğinde kendimi çok yalnız hissettim, özel alanıma müdahale ettiğinde kendimi sıkışmış hissediyorum…’
‘Ben’ cümleleri duygularımıza ait ve suçlayıcı olmayan cümlelerdir.
Maalesef ilişkilerde sıklıkla kullanılmadığında çatışmaları çözümlemede çift sağlıklı ilerleyemeyebiliyor.
Bu durumla oluşan anlaşılmama hissiyle birlikte kişilerde, ruhsal bozukluklar (depresyon, kaygı bozukluğu) ve bilişsel hatalı düşünceler meydana gelebilmektedir.
Aşk ve duygusal bağ üzerine konuşabileceğimiz birçok nokta var aslında, evlilik ve çift terapileri döngüsel çatışmaları olan çiftlerin bu çatışmaları çözümlemesinde etkili sonuçlar elde etmiştir.
Duygular; kilit anahtarımız!
Partnerinizle duygularınızı ve düşüncelerinizi paylaşmak, kendisine ihtiyaçlarınızı sağlıklı bir iletişim yoluyla dile getirmek; çatışmaları çözümlemede önemli bir adımdır, bunu unutmayalım.
Genelde çiftler, evleri yangın yerine dönüşünce, dayanılmaz olunca veya boşanma eşiğine geldikleri zaman terapiye gelmeye karar verirler.
Ev kül olmak üzereyken itfaiyeyi aramak gibi yani!
Evinizin kül olmasını beklemeyin.
Ne zaman dilerseniz, ben buradayım.
Editor : Yusuf Kavak