
Tunceli’nin bir köyünde başlayan yolculuk, hem yerel hem ulusal arenada dikkatle takip edilen bir gazeteciye dönüşüyor. Ancak bu yolculuk, yalnızca mesleki başarılarla değil, büyük bedellerle, tehditlerle ve yaşamı tehdit eden zorluklarla da şekilleniyor. Ferit Demir’in hayatı, bir gazetecinin işini yapabilmek için karşılaştığı engelleri, en derin acıları ve bu acılara rağmen gerçekleri peşinden gitme azmini anlatıyor. Demir, sadece bir gazeteci değil, aynı zamanda özgür basının cesur savunucusu, kendi hikâyesinin de yazarından başkası değil. Gazetecilik serüveninin her aşamasında, yaşadığı acıların ve tecrübelerin ışığında, hem ülkenin hem de kendi hayatının karanlık köşelerine ışık tutuyor.
FERİT DEMİR'İN YOLCULUĞUNA TANIKLIK EDİN
-Sevgili Ferit, seni artık tüm ülke tanıyor. Alanında başarılı bir gazetecilik örneği sergiliyorsun. Ama seni daha yakından tanımak istiyoruz. Bize biraz kendinden, büyüdüğün aile ve çocukluk yıllarından bahseder misin?
Merhaba. Öncelikle şunu belirtmek isterim. Batman’da birçok zorluğa rağmen dergi çıkarmanız çok önemli bir başarı. Türkiye’de artık çıkarılmayan dergi geleneğini sürdürmeniz ve birçok zorluğa rağmen bunu başarmanız son derece kıymetli. Bu anlamda denginizin bütün ekibini yürekten kutlarım. Ben 1970 yılında Tunceli’nin Pertek ilçesine bağlı Margek köyünde dünyaya geldim. 1’i kız olmak üzere 4 kardeşiz. Ailenin ortanca çocuğuyum. İlkokulu köyde bitirdim. İlkokulu bitirinceye kadar hiç köyden çıkmadım. Köyde ailem tarım ve hayvancılıkla uğraşırdı. İlkokulu bitirdikten sonra 11 yaşımda ilk kez Tunceli şehir merkezini görme şansım oldu. Okulda vesikalık fotoğraf istedikleri için fotoğraf çektirmek amacıyla köy dışına çıkmış oldum. Ortaokulu Pertek ilçesinde okudum. Ailemin maddi durumu iyi değildi. Babam köyde ev yapıyordu. O sıralar Pertek’te lise birinci sınıfta okuyordum. Hem köyde ailemin geçimi için hayvancılıkla uğraşırken bir yandan da köyde inşaatlarda çalışıyordum. Derslerimi çok aksattığım için sınıfta kaldım. Aileme maddi yardımda bulunmak için kısa bir süre önce Ankara’ya gittim, oradan İstanbul’a geçerek bir yıl inşaat işlerinde çalıştım. İnşaat işleri ağır gelince bir tanıdığımın yardımıyla Kadıköy’de kitap ve kaset satmaya başladım. Bir gün iş insanı Tarık Aydın’la tanıştım. Bende Zülfü Livaneli’nin yeni çıkan kasetini alırken tanıştık. Okuyup okumadığımı sordu, liseden ayrıldığımı söylediğimde çok kızdı. Tezgâhtaki bütün kitap ve kasetlerin parasını ödeyerek benim o işi yapmamamı sağladı. Yanına alıp kendi şirketinde çalışmamı sağladı ve İstanbul Üsküdar’da Burhan Felek Lisesi'nde tekrar lise eğitimine başladım.
GAZETECİLİKLE TANIŞMA VE İLK ADIMLAR
Liseyi İstanbul’da bitirdikten sonra bir reklam şirketinde çalışırken, Uğur Mumcu cinayeti işlendi ve ben o cinayetten çok etkilendim. O gün gazeteci olmaya karar verdim. Reklam şirketinde çalıştığım için sık sık gazetelere gidip geliyordum. Milliyet ve Cumhuriyet gazeteleriyle güzel ilişkilerim oluşmuştu. 1993 yılı şubat ayında, hem Milliyet hem Cumhuriyet gazetelerinin yöneticileriyle görüştükten sonra, Tunceli’de hiç gazete muhabiri olmadığı için bu gazetelerin Tunceli muhabirliğini üstlendim ve Tunceli’ye gelerek gazeteciliğe ilk adımımı attım.
İLK GAZETECİLİK DENEYİMLERİ VE ZORLU YILLAR
-Bu noktaya gelene kadar neler yaptın? Başka iş ve mesleklerde çalıştığın oldu mu?
Tabii ki gazetecilik mesleğine başlamadan önce birçok işte çalıştım. Pertek’te ortaokulda çalışırken okul çıkışlarında ayakkabı boyacılığı yapıyordum. İstanbul’da liseye başlamadan önce 1 yıl kadar inşaatlarda boyacılık yaptım. Lise eğitimini geç aldığım için gündüzleri bir şirkette büro işi yaptım, daha sonra bir reklam şirketinde 2 yıl çalıştım ve reklam şirketinde çalışırken muhabirlik mesleğine ilk adımımı atarak Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinin Tunceli muhabiri oldum. İlk haberim 1993 Tunceli Nevruz kutlamalarını takip ettim. Daha sonra il genelinde çok sayıda habere imza attım. 1993 yılında Sivas katliamı sonrası, PKK’lıların Sivas katliamına misilleme olarak yaptıkları Başbağlar katliamında Başbağlar’a ilk giden gazeteci ben oldum.
GAZETECİLİĞİN ZORLUKLARI: TEHDİTLER VE KAÇIRILMALAR
-Meslekte hayal ettiğin noktada mısın? Hedef ve hayallerini bizimle paylaşır mısın?
Lisede okurken gazeteci olmaya karar vermiştim. Lise sonrası hemen muhabirlik mesleğine ilk adımımı attım. Yaşadığımız coğrafya inanılmaz zorlu ve çatışmalı yıllar geçiriyordu. Neredeyse her köyde bir haber vardı. Özellikle 1994 yılında Tunceli genelinde onlarca köyün yakılıp boşaltılması, çok sayıda insanın kaybedilmesi ve Türkiye’de ilk kez o dönem uygulanan gıda ambargosunun bizim ilimizde uygulanması, Tunceli’yi her gün gazetelerin manşetine taşıyordu. 1994 yılında Reuters haber ajansının hem Tunceli hem bölge muhabirliği görevini üstlendim. Yine BBC Türkçe servisi için telefon bağlantıları ile haberler yapıyordum ve bölgedeki haberleri dünyanın her yerinde okunur hale getirdim. 2001 yılına kadar ildeki yerleşik tek gazeteciydim. Birçok kez tehditler aldım, kaçırıldım, birçok badire atlattım. 1995 yılında Şemdik Sakık beni kaçırıp bir süre örgütte tuttuktan sonra röportaj yapıp serbest bıraktılar. O haber Mayıs 1995’te Milliyet’te manşette çıktı. O dönemdeki zorlu şartlarda bugün hiçbir gazetecinin çalışacağını düşünemiyorum. O zorlu ve karanlık yılları nasıl atlattığımı hala anlamış değilim.
ZORLU YILLARIN ARDINDA: YENİ YOLLAR VE BAŞARI
1998-99 yılında bir yıl kadar Anadolu Ajansı'nın Tunceli muhabirliğini yaptım. O zamanlar Anadolu Ajansı özgürdü ve inanılmaz güzel ve etkili haberler yapıyordu. Sansür falan yoktu, iktidarı eleştiren haberler servis ediliyordu. 1999 yılında Milliyet ve Hürriyet haber ajanslarının birleşmesiyle, ilk kez kadro alarak Doğan Haber Ajansı’nda işe başladım ve burada uzun süre çalıştım. Demirören grubunun Doğan grubunu almasından sonra Doğan Haber Ajansı Demirören Haber Ajansı oldu. Bir yıl kadar çalıştım, ancak inanılmaz bir mobbing ve baskıya uğradım. 2020 yılı ortalarında istifa ederek Demirören Haber Ajansı’ndan ayrıldım. Bir süre sonra Halk TV muhabiri olarak çalışmaya başladım. Hala Halk TV için çalışmaya devam ediyorum.
DERİN İZLER BIRAKAN ANILAR
-Bugüne kadar sende derin etki yaratan bir anını bizimle paylaşır mısın?
Beni derinden etkileyen o kadar çok olay oldu ki. Yaşadığımız coğrafyada yıllardır kan ve gözyaşı eksik olmuyor. Her gittiğim yerde bir acı ile karşılaşıyorum. Yıllarca çatışmalı bir dönem yaşadık. Mesela Tunceli’de 1994 yılında köy boşaltmaları yaşandı. Onlarca köy yakılıp boşaltıldı. 1994 Eylül veya Ekim ayı olsa gerek, Hozat ilçesinde 70 yaşlarında 6 muhtar aniden ortalıktan kayboldu, bir daha bulunmadı. Aileleri askerlerden yardım istedi ancak o muhtarlardan 30 yıldır haber yok. Bu çok üzücüydü. Yine aynı dönem yakılıp boşaltılan Gökçek Köyü kırsalında, aralarında küçük çocukların da bulunduğu 8 kişilik Serin ve Işık ailesinden o günden bugüne haber alınamadı. Bu haberi defalarca yaptım ve bende derin bir iz bıraktı.
NARİN CİNAYETİ DE BENDE DERİN ETKİ BIRAKAN HABERLERİN BAŞINDA GELİYOR.
-Özgür basından bahsetmek mümkün mü? Türkiye’de özgür basından bahsetmek mümkün mü?
Tabii ki bu kısıtlı bir özgürlük. Bütün baskılar altında gazetecilik yapmak isteyen 4-5 TV kanalı, 4-5 gazete var. Gerçek gazetecilerin sayısı giderek artıyor. Gerçekleri yazan muhalif basına karşı inanılmaz bir baskı var. Cezalar, tutuklamalar ve bitmeyen davalar ile basın kontrol altında tutulmak isteniyor. Ama bugüne kadar direnerek ayakta kalmayı başaran kısıtlı sayıdaki gazete ve TV kanalları direnmeye devam edecek ve her gün yeni gazeteciler hapse atılacak. Bizler gerçekleri yazmaktan asla geri durmayacağız. Bu gerçekle yola çıktık, yolumuz uzun ama bütün zorluklara rağmen özgür basın için mücadele etmeye devam edeceğiz.
30 YIL SONRA TÜRKİYE: UMUTLU OLMALI MIYIZ?
-Deneyimli bir gazetecisin ve düşünceni merak ediyorum, Türkiye’yi 30 yıl sonra nerede görüyorsun? Sence umutlu olmalı mıyız?
Bu konuda bir öngörüde bulunmak mümkün değil. Türkiye’de yarın ne olacağını veya birkaç saat sonra ne olacağını kimse kestiremiyor. Her gün farklı bir olay ile güne başlıyoruz. 30 yıl sonrasını kestirmek imkânsız. Ben 30 yıl sonrasından umutlu değilim, gerçekçi olmak gerekirse.
Editor : Yusuf Kavak